İzmir’de 7 ve Üzeri Deprem Sürpriz Olmaz
İzmir’de 30 Ekim 2020’de 6,6 büyüklüğündeki depremin dördüncü yıldönümü ardından uzmanlar, İzmir’i gelecekte de büyük deprem riskleri beklediği görüşünde.
İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarındaki depremin üzerinden dört yıl geçti.
15 saniye süren depremde 117 kişi ölmüş, 1034 kişi yaralanmıştı.
İzmir’in tüm ilçelerini ve bölge illerini sarsan depremin yıkıcı etkisi, merkez üssüne 70 kilometre mesafedeki Bayraklı ve Bornova ilçelerinde hissedilmişti.
Kentte dokuz bin 49 yapının depremden zarar gördüğü tespit edilirken 633 binaysa ağır hasar almıştı.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Reyhan Peştemalcı, VOA Türkçe için verdiği demeçte İzmir’lileri, bekleyen deprem riskiyle ilgili uyardı.
Peştemalcı, İzmir’in hem dünya hem Türkiye genelinde tarih boyunca riskli bir deprem bölgesi olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Tarihsel olarak birçok deprem yaratan faylar olmuş. Özellikle Karaburun depreminin yanı sıra Söke-Balat depremi, adı Söke-Balat diye geçse de 1955’te İzmir’de Ege Denizi’nde 6,8 büyüklüğünde meydana gelmiş ve oldukça yıkıcı olmuş. Güncel olarak da 13 adet diri fayımız bulunmakta”
“Bunlar İzmir fayı, Seferihisar fayı, Gülbahçe fayı ve Tuzla fayı. Özellikle Tuzla fayı 30 Ekim Samos depreminden sonra Prof. Dr. Hasan Sözbilir hocamızın ve ekibinin yapmış olduğu çalışmalarla daha çok irdelenmiş bir fay. Çünkü mevcut olarak en riskli fayımız Tuzla fayı olarak geçiyor”
‘İzmir’de 7 ve üzeri büyüklükte deprem olabilir‘
Peştemalcı kent merkezinin altından geçen Tuzla fayının 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretme kapasitesi taşıdığına ve ayrıca 30 Ekim depreminde de bu fayın tetiklendiğinin düşünüldüğüne dikkat çekerek şunları söyledi:
“Tuzla fayında şu anda yapılan çalışmalarda, sıcak su çıkışları ve sıcaklık artışları görülmüş durumda. Bu da ortalama 7,1, 7,2 büyüklüğünde bir deprem yaratacak bir fay için önemli bir veri. Bunun bir sonrası tektonik hareketliliğe girer.
Tekrarlama periyodu ortalama 2000 yıl olarak hesaplanmış ki en son ürettiği deprem 128 yılında meydana gelmiş. Elbette bu fay sistematik bir fay olmadığı için 2000 yıllık süreç ortalama bir hesapla elde edilmiş. Bu değişebilecek olan bir aralık. Ancak 2000 yıllık süreç bizim için çok önemli bir veri.”
Peştemalcı deprem riskinin öngörülmesi için yapılacak çalışmalar için “Bunun için çok yüklü paralar da gerekiyor” diyerek yerel yönetim ve hükümetten bu konudaki çalışmalara destek istedi.
İzmir’de birçok ilçede zeminin özelliklerinin binaları depreme karşı dayanıksız kıldığını vurgulayan Peştemalcı, “Örneğin Alsancak, Karşıyaka, Göztepe, Hatay, bütün sahil şeridinden gittiğinizde görmüş olduğunuz bitişik nizam ve eski binaların hiçbiri depreme dayanıklı yapılar değil. Bunların özellikle temelden meydana gelen su girişleri binalara oldukça zarar vermekte” dedi.
‘Riskli yapı stoku bizi korkutuyor’
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar da, İzmir’de olası bir depremde yıkılabilecek riskli yapı stokunun oldukça fazla olduğunu söyledi.
Ulutaş, “Mevcut yapı stokumuzu değerlendirdiğimizde yaptığımız tahminler bizi ürkütüyor. Yaşayacağımız depremde hasar alacak bina sayısının olacağını zaten biliyoruz ancak yıkım yaşayabileceğimiz binalar için önlem almamız gerekiyor. Neredeyse iki yılda bir yıkıcı depremlerle ve ölümlerle karşılaşıyoruz. 30 Ekim depremi merkezden uzak bir depremdi ama 117 yurttaşımızı kaybettik” dedi.
Ulutaş ayrıca deprem konusunda siyasilerin işbirliğinin önemini hatırlatarak şunları ekledi:
“Siyasilerin hep kullandığı bir cümle vardır, ‘deprem siyaset üstü bir kavramdır’ diye. Bunun yerine getirilmesi gerekiyor. Eğer ülkemizi seviyorsak bizim deprem felaketlerini engellemek için işbirliği halinde çalışmak gerekiyor. Hükümetin burada desteği olması gerekiyor. Çünkü yenileme söz konusu olduğunda bir bütçe gerekiyor, bunu da sağlayacak olan bizim vergilerimizle devlet.”